Avrupa’nın en önemli yayın organlarından Korona pandemisi döneminden bir haber:
“Fransız haber dergisi L'Express, İsveçli bir firma tarafından Çin'den satın alınan ve Marsilya üzerinden Lyon'a ulaşan maskelere 5 Mart'ta el konduğunu duyurdu. İsveç hükümetinin devreye girmesi üzerine Fransa, maskelerin sadece yarısını İtalya ve İspanya'ya göndermeyi kabul etti.”
Ve bir benzeri daha: “İsveç merkezli sağlık şirketi Mölnlycke'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Çin'den İspanya ve İtalya'ya gönderilmek üzere ithal edilen milyonlarca yüz maskesi ve eldivene Fransa'nın el koyduğu ifade edildi.”
Daha fazlasına hepimiz Google abiden bakabiliriz…
Çok uzun bir tarihi geçmişe gidip, birbirlerini yiyen Avrupa ülkelerinin bugün birlikte hareket ettiği yapının adı; ‘Avrupa Birliği (!).’
Yine 2022 yılından bir haber başlığını daha hatırlatarak anlatmak istediğimizin temellerini biraz daha sağlamlaştıralım: “AB ile ABD arasında 50 milyar metreküplük doğalgaz anlaşması…” Uyanık Amerika, hem savaştırıyor, hem gaz satıyor. Ama ‘kral çıplak’ diyebilecek yok içlerinde…
İnsan şöyle bir düşünüyor, Almanya, İtalya, Fransa gibi milliyetçilikten birbirlerini yiyen milletler, ortak menfaatler olunca nasıl da birlik oluvermiş? Milletler üstü bir yapı! Ulus üstü bütünleşme ve uluslararası menfaatler… Ekonomik refah yükseldikçe, kimliklerini unutup egemenliklerini bir üst yapıya devreden insanlar, ülkeler, yönetimler…
Geçmişte bizim topraklarımızdaki gibi. Nasıl mı? Geleceğiz, biraz daha sabır lûtfen.
Ve bu birliktelikle olmayan Ermeni, Süryani soykırımı gibi belalar, vize problemleri, Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz şımarıklıkları gibi yüzlerce Türkiye karşıtı politika ve eylem sıralamak mümkün.
Hepimizin bildiği şeyler değil mi? Peki ya bilmediğimiz?
Bilmediğimiz şey bakmayı becermek ve görebilmek! Hemen tepki göstermeyelim, en azından şimdi görmeyi deneyelim…
Bakmak bir eylem, görmek ise bilgi ve becerinin ortaya çıktığı, beynin gerçek işlevlerini görebildiği ândır, anlamaktır!
Günlük dilde sorarız ya; gördün mü? Hayır, oraya bakmıyordum…
Yunus Emre hazretleri bakmaktan çok, görmeye; rastgele bir bakmaktan ziyade bilinçli, şuurlu bir bakışa davet etmektedir. Mevlana Celaleddin-i Rumî hazretleri de bakmak yerine akıl ve iman ile görebilmeyi önerir. İslam dininde, bakmak değil, görmek günahtır.
Evet işte tam bu nokta… Bakmazsak, göremeyiz! Aramazsak bulamayız! Ve bilmezsek anlamayız…
Kürt, Türk, Çerkez, Abhaza, Boşnak, Gürcü, Arnavut, Pomak, Rum, Ermeni, Kırmanç, Zaza, Tatar.. Saymakla biter mi ülkemizdeki ‘etnik’ köken? Bir de Müslüman, Hristiyan, Alevi, Süryani, Ateist, Yahudi, hatta Ortodoks, Katolik, Protestan, Budist… Her inanç kesiminden milyonlarca insan… Etle tırnak gibi yaşıyoruz yıllardır. Tarih, kültür, din, dil ve herşeyden öte ortak düşmanlara karşı zafer yazmış bir ecdadın mirası ile.
Geçtiğimiz günlerde Alman yayın organı DW, ‘Lazca’ dili üzerinden Karadeniz’deki vatandaşlarımızın ayrı bir dil, kimlik olduğunu yayınlıyor… Biraz araştırınca, bunun ilk olmadığını daha önce de belgeseller yaptıklarına şahit oluyoruz. Bu ülkede ‘Karadeniz’ insanı en milliyetçi kesimlerdendir. Şehidimiz Eren Bülbül, bunun gurur âbidelerindendir. Malum, Güney Doğu ve Doğu Anadolu’da Kürt kardeşlerimiz üzerinden bunu yıllardır kaşır Almanı, Fransızı, Yunanı, Amerikalısı, İngilizi..
Ben çok uzatmadan lafı sonuna getireyim hele…
Bu Avrupa madem çok ulusluluk, çok kimlilik, çok dillilik iyiyse, neden kendisini ‘Avrupa Birliği’ adı altında uluslarüstü bir kimlik haline getirirken, Türkiye’de kimlik farklılıklarını kaşır? Ya da ülkemizde bunu kaşıyan ‘bizden gibi görünen ama bizi bölmek için kılı kırk yaran tipleri başının üstünde taşır?’
Neden, İtalyanı, Almanı, Yunanı, Hollandalısı, İspanyolu ‘ortak’ ekonomik, siyasi, politik konularda taban tavan anlaşır da sıra bize gelince farklılıklar milliyet-ırk, inanç, cinsiyet, dini ve sosyo ekonomik faktörler, siyasi görüşler, hatta saç baş yaş kutuplaştırma ve önyargı konusu olur?
Unutmayalım; tarihte birçok millet ötekileştirme, kutuplaştırma, farklılaştırma çizgilerinin belirginleşmesi, kalınlaştırılması, keskinleştirilerek kalıplaştırılması ile vatansız, bayraksız ve devletsiz kaldı!
Türkiye, 20-30 yıl öncesinden çok farklı konumda. Bugün dünkü emellerinden vazgeçemeyenler, çizdikleri sınırların jeopolitik ve jeostratejik önemi dolayısıyla bu ülkenin ‘olmazsa olmaz’ coğrafyasının farkında!!!
Biz birlik oldukça, bizler bize dayatılmaya çalışılan gündemler yerine geleceğe odaklandıkça onların küçük hesapları hesapsız kalmaya mahkum olacak…
“Bir Türk gibi yaşamayı terk edip, sana protez kalacak bir millet gibi yaşamaya çalışmak.”
Türk milletini yok etmek isteyenlerin tespit ettiği bu zayıf noktamıza tedbirler almak, günün ve çağın stratejileriyle öze dönüşü sağlamak da devletimiz ile gücü yeten herkesin görevidir…
Selahaddin KOYUNCU I Harb-i Strateji