top of page

Gazzeli'nin Yüzüne Nasıl Bakacağız?

 

Sinan Yerebakan / Harb-i Strateji


Hava kararmıştı ve Akdeniz’in ortasında dalgaların hırpaladığı bir geminin güvertesinden etrafımı seyrediyordum. Gözlerim en yakın kara parçasını arasa da ne liman vardı ne ada. Koyu mavi ufuk hattı, ay ışığı ve denizle birleşince ortaya muhteşem bir manzara çıkmıştı.


Gelin alabildiğine Akdeniz diyelim biz ona.


Uzun bir gemi yolculuğundan sonra Hayfa Limanına yaklaştık. Gözlerim heyecanla taş atan Filistinli çocukları ve silahlarıyla karşılık veren İsrail askerlerini arıyor.

Köşeli jipin arkasına mevzilenmiş kapıyı siper etmiş nişan alan askerler ve sapanlı çocuklar arıyorum boşuna..


Ortalık sakin haberlerde izlediğimiz Filistin bu değildi oysa…

 

"HAYFA; SÜTLİMAN"


Nihayet feribot Hayfa limanına yanaştı.

Tabiri caiz ise her taraf sütliman.

Ne taş atan var ne ateş açan.

Üstelik geniş caddeler, lüks otomobiller, modern binalar ve gayet normal bir hayat.


Arabayı da gemiden indirdik, dört lastik karaya temas etti ve oh be çektim derinden.

Pasaport, vize,  gümrük kontrol işlemlerinden sonra gümrük bölgesini geçtik.

Doğu Akdeniz’in en güzide şehirlerinden biri olan Hayfa’dan Kudüs’e doğru başladık sürmeye.

Yolda mazot aldık hem de kredi kartıyla. 

Hayfa Kudüs arası yaklaşık 2 saat. Kudüs’te önce otele yerleştik sonra ev tuttuk. Aylarca kaldık, bölgenin tozunu yuttuk.

Girmediğimiz sokak geçmediğimiz köprü kalmadı.

Sadece Kudüs’ü değil, Ramallah, Beytüllahim, Nablus, El Halil, Eriha, Elat, Taba, Tel Aviv, Hayfa, Nazaret, Gazze, Ber Şeva, Aşkelon, Aştod’u da gezdik.  

Neredeyse her gün bir başka yerindeydik.


Gördük ki taşlı, sopalı, sapanlı, tüfekli çatışmaların olduğu yerler bir kaç noktadan ibaret.

Nerede çatışma varsa basın orayı çekiyor ve gösteriyor.

Bu yüzden bütün dünya karışıklık var sanıyor.

Esas yangın Gazze’de, Ramallah’ta, Cenin’de, El Halil’de…

 

"YILLARDIR BİTMEYEN TİYATRO: GAZZE"


 Zaten sahipsizlerdi, zengin Araplar sadece lafını ediyor.

Bahçesinden topladığı çilekleri satmak için merkep arabasına yükleyip pazar yolunu tutan bir köylüyü haber yapmıştım hiç unutmam.


Gündüz sefalet, gece bombardıman.


O gün aldığımız istihbarat doğrultusunda gece bombardıman olacağı bilgisi gelmişti. Büromuzun bulunduğu binanın terasına kameralarımızı yerleştirdik.

Hava karardıktan sonra dehşet saçan F16’lar tepemizde uçmaya başladılar. Ayrıca savaş gemilerinden uydu güdümlü nokta atışları yapılıyor.

Okullar, hastaneler, camiler hedef alınıyor, vuruluyor, kimse sorgulayamıyor.

 

Gazze’nin bu hale geleceği belliydi.

Yıllarca tecrit edildi ve sonunda yerle bir edildi.

Hergün açıklanan yüzlerce ölü haberleri artık bir istatistikten ibaret.

30binden fazla insanın öldürülmesi sadece rakamın farkında olan kişiler için önem arz edebilir.

Bir futbol stadyumu dolusu insan katledildi dersek belki daha iyi anlaşılır.


‘’Gazze’mi ? Haa orda zaten her gün ölüm var, biz dizi seyredelim’.

Zaten sıradan oldu.

Orada bombalar altında can verenler ile yüzleşeceğiz.

Onlar ölürken bizler; kur korumalı, yüksek faiz, ikramiye, hayat pahalılığı, asgari ücret gibi konulara meylettirildik.

Mevduat faizi, Gazze’deki mezalimden daha öncelikli oldu.

Çalışmadan, ortalama bir maaştan daha yüksek aylık faiz geliri bize mantıklı gösterildi.

Faizi tercih etmeyenler enayi oldu.

Onlar ölürken bize yüksek faiz sunuldu…

 Gazze’nin içler acısı halini gördüğümden bu yana 24 sene geçti. Bugünkü durumu malum…

 

"VURUN MÜSLÜMANA!"


Ve o gün Hayfa’nın güney doğusunda yer alan Jenin kampı için yola çıkmıştık. Sırtımızda kurşun geçirmez yelekler, başımızda miğferler ve arabamızın önünde kocaman TV yazısı.

Jenin sınırından içeri girdik.

Bizi salıveren İsrail askeri bu noktadan sonra can güvenliğimizin olmadığını ve ordunun bölgede kapsamlı operasyon yaptığını söyledi.

Biliyorduk biz zaten onun için gelmiştik.

Jenine girdik yollar rezalet.

Tankların paletleri asfaltı halı gibi kıvırmış, kenara atmış.

Caddelerde bırakın insanı, kedi köpek bile yok.

Akşam hava kararmak üzere, biz daha kalacak yeri ayarlayamamışız.

Ara mahallede inşaat halinde bir bina bulduk, etrafı açık sadece üstü kapalı.  Merdivenlerden üst kata çıktık.

Araçta battaniye yastık kilim her ne varsa taşıdık, kameramızı kampı gören bir noktaya yerleştirdik beklemeye başladık.

Hava kararız kararmaz İsrail ordusu F16 ile ve helikopterlerle saldırdı.

Jenin mülteci kampını öyle bir bombardımana tuttular ki anlatamam. 

Sanki kamptan karşılık veren var.

İnsancıklar evlerine sığınmış burunlarını bile çıkaramıyorlar.

Kuş tüfeği desen yok, F16 ya helikoptere nasıl karşılık versin zavallılar.

 

"NAMLUNUN UCUNDA"


Gecenin derinliklerinde bombalamanın şiddeti daha da arttı. 

Acaba böyle bir saldırıyı hakkedecek ne yaptılar?

Doğrusu anlayabilmiş değildim, çok okudum, araştırdım, doğrusu Telaviv yönetimi de bir sebep göstermedi dünyaya. 

Canım öyle istedi vurdum, kim karışır bana!

Sabah oldu hastanenin önüne koştuk, baktık ambulanslar ardı ardına Jenin hastanesine geliyor.

O sıra bir sarsıntı ve uğultu duydum ve caddenin başına koştum.

Baktım devasa bir Merkava 4 tankının hastaneye doğru yaklaşmakta.

Zemini zelzele varmış gibi sallamakta.

Ben kamerayı omuzuma aldım tankı görüntülemeye başladım.

Tank on metre kadar yaklaşmışken birden durdu ve namlusunu bana doğru döndürmeye başladı.

Düşünün tankın namlusu ile omuzumdaki kameranın objektif birbirine bakıyor.

Ben de kayıttan çıkmadım, asker 10 saniye kadar hareketsiz durduktan sonra omzumdakinin bir kamera olduğuna kanaat getirmiş olacak ki döndü.

Hani tetiğe dokunuverse var ya…

 

"BİTMEYEN ÇİLE"


O gece yine Jenin’de kaldık.

Yanımızda getirdiğimiz erzaklar bitmişti.

Bakkal market ne mümkün, zaten İsrail askerleri sokağa çıkanlara sorgusuz sualsiz ateş açıyor.  Gecenin geç saatlerinde karşı apartmanda oturan Filistinli komşular evlerinde ne varsa getirmiş bizimle paylaşmışlardı. Orada yediğim haşlanmış yumurtanın tadını unutamam hala. Kendileri bir dilim ekmeğe muhtaçtılar oysa.

İki gün kaldığımız Jenin bana iki ay gibi gelmişti. Filistinliler kendi vatanlarında hapishane hayatı yaşıyor ve inim inim inliyorlar. İçlerinden pek azı çoluğunu çocuğunu alıp Avrupa’ya yerleşebiliyor.

Alın haritayı elinize bir bakın. Filistin devletinin kurulması coğrafi açıdan ne kadar mümkün olabilir acaba? Gazze de yaşayan halkın Ramallah’taki ile, Nablus’takinin Beytüllahim’dekiyle, Eriha’dakinin El Halil’deki ile hiç bir bağlantısı yok.

Aralarında Yahudi yerleşim bölgeleri, askeri kontrol noktaları ve yüksek yüksek duvarlar bulunuyor. Seyahat hürriyetleri yok, düşünün Kudüs’ün köylerinde oturan biri 28 yıldır namaz kılamıyor Mescid-i Aksa’da.

Vurulan onlar suçlanan onlar.

Dertlerini anlatamıyorlar dünyaya.

 


SİNAN YEREBAKAN KİMDİR?


Sinan Yerebakan, İhlas Haber Ajansı'nda 1993-2012 yılları arasında kameraman, canlı yayın ve uluslar arası operasyonlar koordinatörü olarak görev yapmıştır. Sürekli sarı basın kartı sahibi Sinan Yerebakan, uzun yıllar İsrail ve Filistin'de kalmış, bölgedeki gelişmelerin dünyaya gelişmelerin aktarılmasını sağlamıştır.




 

bottom of page