Türkiye, Arnavutluk, Üsküp: Ortak Paydada Üç Cephe
- Alperen Keskin
- 17 May 2024
- 3 dakikada okunur

Parapolitika.gr haber sitesinde Lambros Kalarriti imzalı yayınlanan Görüş Makalesi’nde Türkiye, Arnavutluk ve Üsküp’ün ortak paydada 3 cephe olduğu ortaya konuldu.
‘‘Her üç durumda da ülkeye sadece bir fırsat değil, tutumunu gözden geçirmesi ve ilişkileri uygun bir karşılıklılık temeline oturtması için bir neden de verilmiş oluyor’’ görüşüne yer verilen Makalede, ‘’Yunanistan, eşit sayıda dış politika meselesinde üç gelişmeyle karşı karşıyadır. Bunların tümü, zaman içinde yaptığımız önceki manipülasyonların sonucudur. Türkiye, Arnavutluk ve Üsküp, Yunanistan'ın bu devletlerin her biriyle ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye devam eden, Yunanistan'ın hatasından kaynaklanmayan bir ulusal meseleler üçgenidir. Yunanistan'ın sorumluluğu, her üçünün de politika ve niyetlerini doğru teşhis edememesinde ya da teşhis koyup çeşitli nedenlerle gereken politikayı uygulamamasında yatmaktadır. Her iki durumda da sonuç aynıdır. Ülke, zamanında, yerinde ve akılcı bir şekilde ele almadığı şeyleri sürekli olarak önünde buluyor. Yunanistan açısından bakıldığında üç devletin siyasetinin analizinde ve okunmasında yapısal bir sorun bulunmaktadır.
Türkiye, Yunanistan'ın aleyhine yeni gerçekler yaratmaktan asla vazgeçmiyor. Yunanistan her yeni gelişmede diyaloğun tek yönlü olduğu konusunda ısrar ediyor. Elbette bu, Türkiye tarafından bir sonraki adıma geçmek için bir yeşil ışık olarak algılanıyor. Yunanistan'ın ciddi bir tepkisi olmayacağı ve hiçbir maliyeti olmayacağı kesin. Türkiye Cumhurbaşkanının Yunanistan Başbakanıyla görüşmesinin arifesinde Kariye Manastırı'nın Camiye dönüştürülmesi, Atina'nın Türkiye'yi güzelleştirmeyi ve zorlukların azaltılmasını yenileyen Atina Deklarasyonu'nun bir sonucuydu. Söz konusu Bildiri'nin Türk davranışı tarafından ihlal edildiğine dair tek bir resmi Yunan raporunun olmadığı izlenimini veriyor.
Kâhin olmadan, iki liderin görüşmesinin ertesi günü zorlukların devam edeceğini ve tırmanacağını kesin olarak söyleyebiliriz. Bunun nedeni, Türkiye'nin politikasını toplantılara ve kişisel ilişkilere dayandırmaması, tüm Türk liderlerinin art arda ve kaçınılmaz olarak uyguladığı uzun vadeli bir revizyon stratejisine dayanmasıdır. Tam tersine Yunanistan'da sakin bir yaz geçirmeyi ulusal hedef olarak ortaya koyduk. Bütün bu çelişkiler krizi yaklaştırıyor’’ ifade edildi.
Makale şöyle devam etti;
‘’Aynı durum Arnavutluk'ta da yaşanıyor. Atina, Arnavutluk hükümetlerinin Kuzey Epir'deki Yunan etnik azınlığa karşı uyguladığı düşük yoğunluklu etnik temizlik politikasını uzun süredir küçümsedi; Yunanistan politikasına ve Türkiye ile ilişkimize yön veren planı bilinen sonuçlarıyla kopyaladı. Sözde Avrupa rotasının karşı tarafı, yani Arnavutluk'u, bu durumda, Avrupa müktesebatına uymaya zorlayacağı.
Bu, Türkiye'de olmadığı gibi olmadı, olmayacak da. Bunun nedeni, bu devletlerin her ikisinin de ulusal gündemlerini, gerçekte yalnızca alakart olarak ilgilendiren belirsiz beklentilerden kaynaklanan yükümlülüklere tabi kılmaya istekli olmamalarıdır.
Sonuç olarak Yunanistan burada da kendisini bir utanç içinde buluyor; Arnavutluk başbakanı normal bir psikolojik operasyon yürütüyor. Fredis Beleris'in hukuka aykırı olarak hapsedilmesinin yıldönümü olan Yunan topraklarındaki seçim öncesi şenlik için geliyor. Onu hapiste tutmaya devam ediyor. Avrupa hukuk düzeni ve hukukunun her türlü kavramını ihlal etmektedir.
Üsküp'te, Yunan tarafının istikrarlı olarak değerlendirdiği ilişkiler gidişatından hâlâ önceden duyurulmuş bir sapma söz konusu. Zaten Prespa Anlaşması Üsküp'te hiçbir zaman uygulanmadı. Yunanistan'dan çalınan "Makedon" kimliğinin, dilinin, milliyetinin, kültürel içeriğinin tanınmasını sağladıktan sonra, yükümlü oldukları asgari ve iddiaları bile uygulamayı reddettiler. Milliyetçi VMRO'nun hükümette ve cumhurbaşkanlığında ortaya çıkmasıyla birlikte Üsküp artık bu Anlaşmanın cesedinden bile vazgeçiyor.
Yunanistan'ın bu üç cephede de işlerin göründüğü kadar kötü olmadığını, her şeyin bir açıklaması olduğunu ve hatta her üç cephede de üçüncü bir faktörün baskısına maruz kalacağı için bunu düzeltebileceklerini iddia etme girişimi, ülkenin konumunu daha da kötüleştiriyor. Belirli devletlerle karşılaştırıldığında, aynı zamanda Yunanistan'ın özel yükünü buna göre değerlendiren ortaklar ve müttefiklerle de karşı karşıya. Koşullar göz önüne alındığında davanın iyi yanı, her üç durumda da ülkeye tutumunu gözden geçirmesi ve ilişkileri karşılıklılık temelinde doğru temele oturtması için sadece bir fırsat değil, bir neden verilmesidir.’’