AB Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (EUISS): "Drone'lar, yatırımlar, TV programları ve daha fazlası. Ülke, Batı Balkanlar, Güney Kafkasya, ODKA ve Afrika'daki ayak izini genişletiyor."
Avrupa Birliği (AB) Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (EUISS) Dalia Ghanem, Pınar Akpınar , Ondrej Ditrych, Rossella Marangio ve Bojana Zorić imzasıyla "Türkiye'nin Küresel Etkisi Artıyor" başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda." Türkiye'nin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ayak izi genişledi. Bu sadece ekonomik açıdan değil, aynı zamanda ülkenin sayısız eğitim ve sosyal yardım girişimine yansıyan yumuşak güç projeksiyonunda da açıkça görülüyor. Ayrıca, özellikle silahlı insansız hava araçları konusunda bölgesel silah tedarikçisi olarak yükselen bir profile sahip. Ankara'nın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde diplomatik, ekonomik ve askeri alanda iddialı bir vizyon izlediği açıkça görülüyor" ifadeleri yer aldı.
"AB, TÜRKİYE İLE YAPICI ORTAKLIK KURMALI"
Yapılan incelemede, 'Türkiye'nin Batı Balkanlar; Güney Kafkasya; Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Körfez bölgesi ile Afrika' bölgesindeki çalışmaları incelendi. Ve şu yoruma yer verildi: "Bu bölgelerle etkileşimin Türkiye için nasıl ikili bir amaca hizmet ettiğini gösteriyor: izolasyona karşı ortaklıkları çeşitlendirmek ve Batı'dan uzaklaşarak stratejik özerkliği savunmak. Türkiye'nin uluslararası ilişkilere giderek daha fazla etkileşimci yaklaşması göz önüne alındığında, AB'nin motivasyonlarını ve stratejilerini anlama konusunda haklı bir çıkarı vardır. Dahası, daha geniş jeopolitik değişimler, AB'nin Türkiye ile yapıcı bir ortaklık kurmasını ve aynı zamanda potansiyel sürtüşme alanlarını ele almasını giderek daha önemli hale getiriyor."
Yazıda, Türkiye'nin özellikle Kovid-19 salgını sonrasında hassas bir dengeleme politikası izlendiği belirtilirken, dış politikada özellikle 'yumuşak güç' politikası izlendiği kaydedildi.
"TÜRK HAVA YOLLARI: KANATLARDA YUMUŞAK GÜÇ MÜ VAR ?"
Analizde, "Türk Hava Yolları (THY): Kanatlarda yumuşak güç mü var? Ulusal havayolları diplomasinin aracı olabilir. Hizmet verdiği destinasyonlar Türkiye'nin genişleyen küresel nüfuzunu gösteriyor" başlığıyla THY'nin uçuş güzergahlarına yer verildi.
"BATI BALKANLAR'DA TÜRKİYE: Kartlarını masaya yatırmak"
Araştırmanın 'Batı Balkanlar'da Türkiye' başlığı altında şu ifadeler yer alıyor.
"Bugünlerde uluslararası çevrelerde Türkiye'nin Batı Balkanlar'a dönüşüyle ilgili çok konuşuluyor. Ancak gerçekte Türkiye, dünyanın bu bölgesinde hiçbir zaman gerçekten yok olmamıştır: dünyanın bu bölgesinde merkezi bir konuma sahiptir. Balkanlarda, coğrafi, tarihsel ve kültürel. Tarih, din ve kültürün ortak deneyimlerine dayanan bu ortak geçmiş, Türkiye'nin bölgedeki nüfuzu için kilit bir temel oluşturmaktadır. 1990'ların Balkan savaşları'nın ardından Ankara, bu ülkelerle bağlarını aktif olarak güçlendirme fırsatını yakaladı.
2024'e hızla ilerleyen Türkiye, Batı Balkanlar'da önemli bir ortak olmaya devam ediyor; coğrafi konumu, nüfus büyüklüğü, NATO aracılığıyla stratejik ve askeri önemi ve siyasi önemi onu
ilgili bir oyuncu. Türkiye, özellikle bölge ülkelerinin Avrupa-Atlantik özlemlerine verdiği destek nedeniyle, AB'nin Batı Balkanlar'a olan stratejik ilgisi için hayati öneme sahip olmaya devam ediyor. Ankara'nın dış politika seyrinde bazı değişimlere yol açan Türkiye, stratejik, askeri ve bölgesel konularda tutarlı bir yaklaşımı büyük ölçüde sürdürmüştür. Türkiye, Batı Balkanlar'da dengeleyici bir güç olarak hareket ederek, ortak kültür, din ve tarihe veya ekonomik ve güvenlik çıkarlarına dayalı olarak bölgenin tüm ülkeleriyle ortak bir zemin aramaktadır. Bu nedenle bu bölüm, Türkiye'nin bölge için bir tehdit olmaktan çok bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır. Türkiye, AB için küresel ilişkilerde öngörülemeyen bir müttefik olsa da,
Batı Balkanlar'a yaklaşımı daha açıktı. Ankara, bölgenin Avrupa-Atlantik entegrasyonunu, barış ve istikrarını ve bölgesel işbirliğini sürekli olarak destekledi."
Türkiye'nin Balkanlarda ekonomik ilişkilerinin bölgedeki diplomatik angajmanının kilit bir ayağını oluşturduğu savunulan araştırma yazısında, "Türkiye, altyapı, bankacılık ve imalat gibi hayati sektörleri kapsayacak şekilde ticaretin ötesine genişleyen güçlü bir ekonomik varlık oluşturmuştur. Türkiye'nin artan yatırımlarına rağmen AB, bölgedeki açık ara baskın ekonomik oyuncu olmaya devam ediyor. Türkiye, az gelişmiş ağlara sahip ülkelerde altyapı gelişimine yatırım yapmaya odaklanmasıyla tanınıyor ve Batı Balkanlar da istisna değil. Türk şirketleri bölgesel bağlantının geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır" ifadeleri kullanıldı.
Araştırma, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın (TİKA) Batı Balkanlar'a sürekli olarak kalkınma yardımı sağladığına ve Türk Hava Yolları'nın da (THY) bu ilişkilerin gelişmesine katkı sağladığına yönelik yorumlar ve verilerle devam ediyor. Türkiye'nin uluslararası askeri misyonlar aracılığıyla da bölge ile sürekli irtibatta olduğu bilgilerine yer veriliyor.
"TÜRKİYE, RADİKAL İSLAMA KARŞI KALKAN"
Türkiye'nin bölgede İslam ülkesi olması dolayısıyla da büyük etkisi olduğu kaydedilen araştırmada, "Türkiye, bölgede daha radikal İslam yorumu yayan İran ve Suudi Arabistan'a karşı da bölgesel oyuncuların rekabetiyle karşı karşıya. Bu 'İslam Dünyası' üzerindeki küresel hakimiyet için daha geniş bir mücadelenin parçasıdır. Aşırı muhafazakar ve aşırı yanlı dini hareket Vehhabiliğe karşı, Sünni İslam'ı Bosna Hersek'te temsil ediyor. Türkiye'nin temsil ettiği ılımlı İslami inançlar hakim oldukça, bu bölgede radikal yorumların tutunması mümkün değildir" yorumu analizin çarpıcı noktalarından.
Yazıda, "AB'nin bölgedeki stratejik çıkarlarını sürdürmede Türkiye, AB için kilit bir ortak olarak önemli role sahip. Bu, Ankara'nın Avrupa-Atlantik entegrasyonu ve bölgesel işbirliğine verdiği sarsılmaz destekten kaynaklanıyor, Türkiye, her Batı Balkan ülkesinin özel koşullarını ele almak için diplomatik cephaneliğindeki araçları kullanarak bölgesel bir güç komisyoncusu rolünü ustaca kullanıyor. Batı Balkanlar'da AB-Türkiye işbirliğinin geleceği hassas bir dengeleme eylemine bağlıdır. Her iki taraf da, mevcut anlaşmazlıkları kabul ederken, Avrupa-Atlantik entegrasyonu gibi ortak hedefleri ilerletmek için Türkiye'nin bölgedeki etkisinden yararlanmalıdır. Aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa-Atlantik entegrasyonu ve bölgesel işbirliğinin ötesine geçen diğer alanlarda da sürekli bağlılık göstermesi gerekmektedir. Sonuçta, ileriye giden yol daha geniş jeopolitik gelişmelere ve Türkiye'nin genel durumuna bağlıdır. Batı ile ilişkiler, diplomasinin Batı Balkanlar'daki karmaşık siyasi manzara içindeki önemli rolünün altını çiziyor" ifadeleri kullanıldı.
"GÜNEY KAFKASYA'DA TÜRKİYE: Tereddütlü Bir Güç"
56 sayfalık araştırma yazısında Türkiye'nin Güney Kafkasya ile etkileşiminin sürekli olduğu belirtilirken, özellikle Azerbaycan ile olan yakın ilişkisi için 'Ortak dil, etnik akrabalık: Bir Billet İki Devlet' kavramında somutlaşmış ve Türkiye'nin Azerbaycan'a Ermeni problemindeki desteği ile de örneklenmiştir. Ancak son yıllarda Türkiye, bölgedeki jeopolitik hedeflerini bir bütün olarak genişletmeye yönelik yeni bir ilgi de göstermiştir. Yüzyıllar boyunca Güney Kafkasya, Türkiye, İran ve daha sonra İmparatorluk Rusya'sının nüfuz için yarıştığı büyük güç rekabeti için bir savaş alanı olarak hizmet etti. I. Dünya Savaşı'nın sonunda patlak veren yerel çatışmaların ardından bölge Bolşeviklere düştükten sonra, Sovyet yönetimi altında onlarca yıl boyunca yasak kaldı. Fakat Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte Türkiye daha aktif olmaya başladı. Bu, başlangıçta Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın daha aktif bir dış politika izleme projesinin bir parçası olarak Türkiye'nin Güney Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerindeki nüfuzunu genişletme ‘Türkistan’ planında somutlaşmıştı. Türkiye, 1993 yılında Azerbaycan'ın Kelbecer bölgesini işgal ettiğinde Ermenistan sınırını kapattı, ancak doğrudan askeri müdahaleden kaçındı. Azerbaycanlılardan başka türlü 'kardeş' olarak bahseden Cumhurbaşkanı Turgut Özal, böyle anlarda hesaplı bir mesafe alırken aldı ve bölgede Sunni - Şii ayrımının araçsallaştırmasını engelledi. 1990'ların başında Güney Kafkasya, Türkiye tarafından Türk Dünyasının bir parçası ve Orta Asya'ya köprü olarak atıldı. SSCB dağıldıkça, Aralık 1991'de Ankara, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'ın üç eski Sovyet cumhuriyetinin de bağımsızlığını hızla tanıdı. Aktif olarak diplomatik ilişkiler kurdu, bölgeye çok sayıda heyet gönderdi ve doğrudan hava bağlantıları ve uydu yayın bağlantılarının yanı sıra (Ermenistan hariç) elçilikler açtı. Böylece Türkiye, İran'ın Güney Kafkasya'daki hırslarına karşı koymak amacıyla da bir ilişkiler ve nüfuz ağı kurmayı amaçladı." yorumu yapıldı.
DEVAM EDECEK...