top of page

Yakışmadı!




İran: “Reisi’nin yerini AKINCI değil, Hint Okyanus’u üzerinden gelen İran İHA’ları tespit etti…”

Dünya Medyası: “İran her ne kadar inkar etse de, helikopteri AKINCI buldu…”

 

Öncelikle, yazımda görüşlerimi paylaşmadan bir noktanın altını çizmeliyim:

“Birincisi, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye döneminde kazandırdığı her kazanımın arkasındayım ve kendisi kırmızı çizgilerimden. Parti, liyakat, 15 Temmuz sonrasındaki özellikle kritik noktalardaki görevlendirmelerin arkasındaki psikolojiyi tahlil edebildiğimde eleştirecek çok şey olsa da ‘Devlet’, ‘Millet’, ‘Vatan’ ve ‘Bayrak’ konusundaki her kazanım için kendisine minnettarım. Ama bir aile veya şirket içerisinde dahi yaşanan nice problemlerin yüzlercesini yaşadığım için de anlamlandırabildiğim noktalar zaruret değil, tecrübe destekli!”


Hemen küfredip yazıyı okumayı bırakmayın, zira bu satırlardan sonra yazacağım satırlarda ‘Ak Parti’ ve sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinden daha büyük taşlar atılmasına sebep olacak… Ancak, Afganistan'da savaş sırasında 'devlet' otoritesinin bir günde elden ele geçmesinden sonra neler yaşandığını iliklerine kadar yaşamış biri olarak yazdığım bu satırların doğru anlaşılacağına inanıyorum. Libya'da, Kosova'da, Makedonya'da, Irak'ta masa başında değil, savaş ortamlarında 'savaş' gerçeğiyle yüz yüze, göz göze hayatta kalma mücadelelerinin ortasında bulunmuş biri olarak bu satırları yazıyorum...


Çünkü, devlet elden giderse ortada bir milletten veya davadan da söz etmek mümkün olmayacaktır. Devletler de bir günde tarih sahnesinden silinmez.


Ama izninizle küçük bir nokta daha; ‘İran’ bu coğrafyadaki çıban başlarındandır ve bundan dolayı atalarımızdan gelen ‘Acem Oyunu’ deyimi, bize çok şey anlatmaktadır, elbette anlayana…


Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız, tarihteki 16 büyük Türk İmparatorluğu’nu, ortadaki güneş ise Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeler. Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti özelinde 16 Türk Devleti’nin birçok özelliğiyle birlikte ‘devlet terbiyesi’ duruşunu…


Tüm Türk Devletleri’nden örneklemek mümkündür, atalarımızın devlet terbiyesine dair tutumlarını anlatmak...En son miras aldığımız Osmanlı’dan birkaç örnek, yazımızın daha kısa olmasını sağlayacaktır…


Örneğin, 1526 yılında İspanya ile savaşta esir olan Fransa Kralı’nın Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istediğinde, yardım taahhüdünün ardından Fransa’nın İspanya istilasından kurtulması gibi. Ya da 1742 yılında Rusya karşısında zor durumda kalan İsveç’in yardımına Sultan I. Mahmut’un yetişmesi ve kıtlık sebebiyle buğday yardımı göndermesi gibi. Ve yine 19. Yüzyılın başlarında İngiliz halkını sıkıntılara uğratan kıtlıkta bu kez III. Selim’in İngiltere’ye de buğday göndermesi gibi.


Osmanlı Devleti’nin İrlanda’ya 1847 yılında Sultan Abdülmecid’in emriyle yardım göndermesi, hepimizin bildiği gibi unutulmaz ve 1919 yılında ‘Drogheda United’in amblemini ay-yıldız olarak seçmelerini sağlar… 1856’da bugün her fırsatta Ermeni etkisiyle Türk düşmanlığı yapan Fransa, 1856 yılında meydana gelen nehir taşkınlarında Sultan Abdülmecid’in gönderdiği yardımları unutmuştur. Ve yine ‘Türk’ düşmanlığını siyasetinin merkezine yerleştiren Almanya’da, Saale Nehri’nin taşmasıyla oluşan zarara Sultan II. Abdülhamid Han’ın gönderdiği yardımları anmaz dahi.


Hollanda'da ülkemizin zor durumuna rağmen, Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen sel felaketi nedeniyle de gönderilen para ve yardımlar, maalesef bölgeye insanlık dersi olamamıştır. Yine aynı dönemlerde II. Abdülhamid Han’ın İtalya’nın Sicilya bölgesinde meydana gelen volkan patlamasındaki yardımlardan bizim tarihimizde dahi pek bahsedilmez.


Osmanlı’nın ‘Yahudi’ himayesi en meşhur olanı olmuştur, o da bize kocaman bir imparatorluğun kaybı ve halen süre gelen bölgemizdeki birçok olayın kaynağı olarak dönmüştür. İyilikten maraz doğmuştur…


Dedik ya, çoğumuzun dahi bilgisi yoktur bunlardan..


Bu örneklerle yazımızın girişine dönelim artık, uzattık..


Şöyle olsaydı mesela:


“19 Mayıs Pazar günü, İran ile Türkiye Cumhuriyeti makamları tarafında kimin tarafından geldiği önemli olmasa da AKINCI İHA’nın arama çalışmaları için desteği verildi. Ama bu resmi kaynaklar tarafından herhangi bir açıklamayla duyurulmadı. İddia edenler olsa da, iddia olarak kalabilirdi…


20 Mayıs Pazartesi günü… İran, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin vefatını resmen açıkladı ve cenaze merasimini duyurdu.


21 Mayıs Salı günü, İran Devlet Başkanı için son görevini ifa etmiş, cenaze ortadan kalkmıştı…


Ve İran, zaten dünya kamuoyundaki tepki merkezlerinden biri olması dolayısıyla gerekli diplomatik sürecini bitirmişti…


Ve 22 Mayıs Çarşamba günü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilgili makamlarıyla bu süreçteki desteğini ve AKINCI İHA’nın sağladığı katkıyı duyurur, ‘Van Gölü’ üzerindeki Ay-yıldız iziyle birlikte…”


Daha ‘şık’, ‘diplomatik’, ‘stratejik’ ve ‘insani’ olmaz mıydı?


Hindistan ve Rus medyasının konunun Azerbaycan’daki ziyaretin ardından olmasından kaynaklı ‘sabotaj’ iddialarının olduğu bir dönemde…


Irak ile ‘Kalkınma Yolu – Kuru Kanal’ projelerinin yürütüldüğü, İsrail ile İran arasındaki gerginliklerin her türlü komplo süreçlerine açık olduğu bir dönemde?


Ermenistan ve Gürcistan'ın protestolarla her türlü provakasyona açık olduğu bir süreçte...


IŞİD Horasan yapılanması gibi yeni bir belanın eşiğinde...

Özellikle de bu belanın Orta Asya ülkeleriyle 'Orta Koridor' çalışmalarının yoğun diplomasi ve çalışmalar yapıldığı bir dönemde gündeme yeniden gelmesinin tartışıldığı bir dönemde...


PKK'nın bölgede İran tarafından himaye gördüğünün iddiaların öteden geçip neredeyse ispatlarının mümkün olduğu bir ortamda...


Türkiye’nin ayak izlerini dünyanın dört bir yanında genişlettiği gerekçesiyle TİKA, Maarif Vakfı, THY, YTB gibi kuruşlarının sıkça gündeme getirildiği bugünlerde…


Ve elbette daha bir çok gerekçeyle…


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son dönemde Korona Pandemisi döneminde onlarca ülkeye yardımlarını ulaştırmıştı. Ve dünyanın ortak bir derdi olduğu için büyük beğeni toplamıştı.


Şimdi ise yine dünyanın ortak bir derdi ‘İran’ söz konusu...


Elbette devlet büyüklerimizin bildiği vardır, mühim olan zaten bu saatten sonrası…


İran tarafından gelen yalanlamalar ve karşılıklı tartışmalar bile bu kadar kritik dönemlerde odak noktamızın kaymasına sebep olabilir sanki?


Yazımızı sağlıklı tepkiler verebilmek ve sıhhatli düşünebilmek için, Kanun-i Sultan Süleyman Han'ın şiiriyle noktalayalım..


HALK İÇİNDE MU'TEBER BİR NESNE YOK DEVLET GİBİ   

Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi. Halkın gözünde devlet (iktidâr) gibi değerli bir şey yok. Halbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi devlet (güç) olamaz. Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur Olmaya baht u sa'âdet dünyede vahdet gibi. Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır. Dünyada Allaha yakınlık gibi büyük saâdet ve baht açıklığı olamaz. Ko bu iyş ü işreti çün kim fenâdur âkıbet Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ'at gibi. Bu eğlenceyi yeme içmeyi bırak, sonu kötüdür. Eğer ebedî bir sevgili istiyorsan ibâdet gibisi yoktur. Olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü 'aded Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sa'ât gibi. Ömrün, kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile, Bu feleğin fanusunda ( çıtasında) bir saât gibi bile gelmez. Ger huzûr itmek dilersen iy Muhibbî fâriğ ol Olmaya vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi. Ey Muhibbî, eğer huzur içinde olmak istersen, ferâgat sâhibi ol (vazgeç) Dünyada yalnızlık köşesine çekilmek gibi Allaha yakınlaşma olamaz.  Kanuni Sultan Süleyman       "Muhibbi"  ( 1494 - 1566 ) 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

bottom of page